Her şeyin birbirine girdiği zamanda… Salı akşamı televizyonda, bir yandan Beşiktaş–Gaziantepspor dizisine, bir yandan Öyle bir geçer zaman ki maçına bakar iken!!! “Her gün olsan seyrederim Fener’im” denilen o eski mutlu günlerde kastedilen şeyin, sıkıştırılmış ve acayip günlere yayılmış uygulamadan farklı hayal olduğunu hatırlarken…Yarın akşam (Çarşamba) sağlığa zararlı bir olimpiyat dondurması tadacağını bilerek önemsemez, sadece o muhteşem Arena’nın açılışı başka şenliklerle yaşanmalıydı derken… olanlar oldu!
Öyle bir geçer zaman ki devam ederken, bir devrimcinin “Ölenler dövüşerek öldüler/güneşe gömüldüler/vaktimiz yok onların matemini tutmaya” eşliğindeki cenaze törenine denk düştü. Kalınca (hatta kalıncana!) bir alt bant vakitsiz girdi ekrana: Voga Mobilya! Sloganı da Just imagine! Sinirim bozuldu, kahkaha krizi yaşadım. Bilmez miyim, hatta hayatım bunlarla geçmiştir. O reklamlar ve sponsorlar olmadan, ne o diziler olur ne Alexcağız evimize gelir.
Talihsiz bir zamanlamaydı. Ne kanalın suçu, ne reklamverenin, ne de izleyenin. Bu durumda da sarı çubuklundan sen suçlusun Fenerim sonucu çıkacak mıdır diyedir kederim!!!
Dolandırıp duruyorum lafı. Cumartesi sabahı oysa, gene yılların alışkanlığı, hem işim gücüm haberdar olmamı gerektirdiği, hem de en sahici sevgi sözcükleri onlarda olduğu için baktığım ölüm ve anma ilanlarında kalakaldım.
4 sütunx10 santim! Gülüşünü özlemiş ailesi gencecik bir yavrunun. Sevincini… demişler, sağdaki fotoğrafta. Bir nebze teselli bulmak için, neye sevinmiş o kısacık hayatında diye baktım. Bir maçta sevinmiş.Yumruğu havada. Herkesle bir olmuş, tezahürat yapıyor. Silince gözünü, detayı görüyorsun. Çubuklu bir tribünde. Saracoğlu’nda. Ah Erkin, internet aracılığıyla hakkında kuru bilgiler edinmek istemiyorum. Nasıl gittin, niye, çok saçmadır mutlaka, aileni yakan kaderinin beni de yaktığını bil! Umarım çok mutlu etmiştir Fenerbahçe seni. Ne güzel sevinmişsin sen öyle. Gözlerimiz değmiş midir içeri girerken, maç sonu yorgunluğunda, ne bileyim belki de aradaki nesil farkını yok eden ortaklıkta zıp zıp zıplamışızdır, ya da hain hakem–fena federasyon–kasıtlı medya cümlelerinde buluşmuş, küsmüşüzdür hayata. Sonra 100. yıl marşının kayıtsız kalınamayan, işçinin emekçinin bayramı çağrışımlı notalarıyla, önümüzdeki maçlara bakmışızdır. Ana babanın, göreni tarumar eden ilanını, Emre Ertürk mesela kesmiş gazeteden, yanında götürmüş seni maça. Bana da ‘Gollere birlikte sevindik Feryal abla, her ne kadar o Lefter’in yanında olsa da’ diye yazmış.
‘Ordinaryüs’ün ülkesi neresi?
Sayesinde Lefter abi düşmüş aklıma. Heykeli. Heykelinin kaidesindeki bilgilendirici, iyi niyetli yazı: “Fenerbahçeliyim göğsümü gere gere. Ver Lefter’e yaz deftere. 22 Aralık 1925’te İstanbul’da doğan Lefter (Eleftherios) Küçükandonyadis, Fenerbahçe ve Türk futboluna damgasını vurmuş, en önemli isimlerin başında gelmektedir… ‘Ordinaryüs’ lakabıyla anılan efsane, 1963’te futbolu bıraktıktan sonra ülkemizden ayrılmayarak Büyük Ada’ya yerleşmiştir…”
‘Futbolu bıraktıktan sonra ülkemizden ayrılmayarak…’ ‘Ülkemizden ayrılmayarak…’ ‘Ülkemizden…’ Bizim ülkemiz? Lefter’in ülkesi neresi?
Sevgili Fenerbahçeli,
Yaşarken gösterdiğin saygıyı, ailesine avuntu ve miras olarak uğurlarken de gösterdin. O hiç yakışmayan satırdan Lefter abiyi kurtaralım.Temiz, yeni bir plaketle. İçimiz açılsın.
Editör notu: Lefter heykelinin kaidesindeki ifadenin değişmesi için Radikal olarak biz de Feryal Pere’yle aynı duygular içerisindeyiz.
Kaynak:
http://www.radikal.com.tr/